Hz. Suaybin Hayati-Suayb Suayp Aleyhisselamin Hayati ve Mucizeleri
Mûsâ aleyhisselâmın kayınpederidir.
ŞUAYB ALEYHİSSELÂMIN HAYATI VE MUCİZELERİ

Medyen ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamber. İbrâhim aleyhisselâm veya Sâlih aleyhisselâmın neslindedir. Soyu anne tarafından Lût aleyhisselâmın kızına ulaştığı ve Eyyûb aleyhisselâmla teyze oğulları oldukları rivâyet edilmiştir. Mûsâ aleyhisselâmın kayınpederidir. Kavmine güzel söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitâb etmesi sebebiyle kendisine Hatib-ül-enbiyâ (peygamberlerin hatibi) denildi. İnsanlara İbrâhim aleyhisselâma bildirilen dinin emir ve yasaklarını tebliğ etti. Arabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz'la Filistin arasında Kızıldeniz sâhilinde yer alan Akabe körfezinden Humus Vâdisine kadar uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Şuayb aleyhisselâm, o kavmin asil bir âilesine mensuptu. Gençliği, dedelerinden Medyen adlı bir şahsın etrâfında toplandıkları için bu adla anılan Medyen halkı arasında geçen Şuayb aleyhisselâm, azgın ve sapık kavmin kötülüklerinden yzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul olur ve namaz kılardı. Medyenliler atalarının doğru yolunda ayrılmışlar ve kötü yollara sapmışlardı. Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeyi bırakmışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlara ve heykellere tapıyorlardı. Medyen, ticâret kervanlarının gelip geçtiği yollar üzerinde olduğundan ticâretle uğraşıyorlardı. Yaptıkları alış-verişte muhakkak hile yapıyorlardı. Yiyecek maddelerini alıp, stok yapıyorlar, pahalanınca fâhiş fiyatla satıyorlardı. Ölçü ve tartı için iki değişik ölçek kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük ölçekle veriyorlardı. İnsanların yollarını kesiyorlar, onların mallarına zorla el koyuyorlardı. Yol üstünde durup, bilhassa yabancı ve gariblerin mallarını çeşitli hilelere başvurarak ellerinden alıyorlardı. Ayrıca sâhip oldukları pekçok nimetin şükrünü yapmayıp, nankörlük ediyorlardı. Allahü teâlâ onlara, doğru yola dâvet etmek için Şuayb aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. Şeayb aleyhisselâm onlara nasihatlerde bulunup, Allahü teâlâya şirk koşmamalarını ve yanlızca o'na ibâdet etmelerini, alış-verişte, ölçü ve tartıda haksızlık ve hile yapmamalarını, yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarını söyledi. Kötülüklere devâm ettikleri takdirde azâba uğrayacaklarını, vazgeçtikleri takdirde mükâfâta kavuşacaklarını söyledi. Fakat azgın Medyen kavmi, Şuayb aleyhisselâmın sözlerini dinlemeyip, ona karşı çıktılar. Ona inananları tehdit ettiler. Şuayb aleyhisselâm, bütün sıkıntı, eziyet ve horlamalara rağmen, Medyenlileri doğru yola dâvete devâm etti. İbret olarak isyânları sebebiyle helâk edilen Nûh aleyhisselâmın gönderildiği kavmin, Hûd kavminin, Lût kavminin başına gelen azapları ve helâk olmalarını anlattı. İnkârdan vazgeçip imân etmelerini, mağfiret dilemelerini, aksi hâlde kendilerinin de isyân edip, helâk olan kavimler gibi azâba düşeceklerini ve helâk olacaklarını aöık bir lisanla anlattı. Onun peygamberliği Şam'a kadar duyulmuştu. Pekçok kimse gelerek Şuayb aleyhisselâma imân etmekle şereflendiler. Fakat Medyenliler yolda durup, Şuayb aleyhisselâma gelenlere mâni olmaya çalıştılar. Şuayb aleyhisselâmı ve ona inananları kendi sapık dinlerine dönmedikleri takdirde yurtlarından çıkaracaklarını söyleyip, tehdit ettiler. Şuayb aleyhisselâm azgın Medyen halkının, bütün nasihatlerine rağmen imâna gelmelerinden ümit kesince, onları Allahü teâlâya havâle etti. Şuayb aleyhisselâm Allahü teâlâya; "Yâ Rabbi! Bizimle kavmimiz arasında hak ile hüküm ver. Sen hükmedicilerin hayırlısısın. " diye duâ etti. Azgınlıklarına ve inananlara karşı düşmanlıklarına devâm eden Medyen halkı üzerine, Allahü teâlâ azâp gönderdi. Cebrâil aleyhisselâmın bir sayhası ve bir zelzeleyle onların hepsini helâk etti. Hepsi yok oldular. Sanki onlar o beldede yaşamaışlardı. Şuayb aleyhisselâm ve ona inananlar kurtulup Medyen'e yakın bir yerde, yeşillik, ağaçlık ve bolluk içinde bir şehir olan Eyke'ye giderek, oradaki insanlara doğru yolu göstermekle vazifelendirildi. Medyen halkının bütün husûsiyetlerini taşıyan Eyke halkı, parayı tartı ile alırlar, kenarlarından kırptıktan sonra, tâne ile verirlerdi. Alış-verişlerinde karşı tarafdakine muhakkak zarar verirler ve onu aldatırlardı. alırken ucuz ve fazla fazla alırlar, satarken pahalı ve eksik verirlerdi. Yolcuları soyarlar, putlara taparlardı. Şuayb aleyhisselâma inanmak için gelenleri vaz geçirmek için çalışırlar, Şuayb aleyhisselâma yalancı derlerdi. İstekleri olmazsa, tehditte bulunup, eziyet ederlerdi. Şuayb aleyhisselâm Eyke halkını Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Eyke halkı Şuayb aleyhisselâmdan mûcize istediler. Şuayb aleyhisselâm çevredeki putlara hitâp edip; "Rabbiniz kimdir? Ben kimim? Söyleyin!" dedi. Taş ve ağaçtan yapılmış cansız birer varlık olan putlar dile gelip; "Rabbimiz ve yaratıcımız Allahü teâlÂdır. Yâ Şuayb! sen ise Allahü teâlânın peygamberisin!" dediler ve kâidelerinden yere düşüp paramparça oldular. Bir mûcize karşısında bâzı kimseler imâna geldi. İnanmayanlar da azgınlıklarını daha da arttırdılar. Şuayb aleyhisselâm son defâ ikâz edip, puta tapmaktan vaz geçmelerini, Allah'a imân etmelerini ölçü ve tartıda adâletli olmalarını ve her türlü zulümden vazgeçip, kurtulmalarını söylediyse de inkâr edip inanmadılar. Alay ettiler, yalancısın, sihirbazsın, büyülenmişsin dediler. İmân etmeyeceklerini açıkca söyleyip; "Eğer sen doğru sözlüysen, bize gökten azap indir. " dediler. Şuayb aleyhisselâm bu azgın kavmi Allahü teâlâya havâle etti. Allahü teâla onlara isyanları sebebiyle şiddetli bir azap göndererek hepsini helâk ettiler. Önce ortalığı kasıp kavuran şiddetli bir sıcaklığa tutuldular. sular fokur fokur kaynadı. Susuzluktan kıvranıyorlar sıcak suları içtikçe içleri yanıyordu. Çâresizlikten gölge ve içecek su arıyorlar, bir tarafdan bir tarafa koşuyorlardı. Bu hâl yedi gün devâm etti. Sekizinci gün ufukta koyu gölgeli siyah bir bulut çıkıp yükseldi. Bunu gören Eykeliler serinlemek için koşup hepsi bulutun altında toplandılar. Onlar bulutun altına toplanır toplanmaz buluttan üzerlerine şiddetli bir ateş yağmaya başladı ve hepsi ateş altında helâk olup, gittiler. Eykelilerin helâl edildiği bugün, Kur'ân-ı kerimde (gölge günü) olarak bildirilmekte ve meâlen şöyle buyurulmaktadır: "O gölge (zılle) gününün azâbı onları yakalıyıverdi. Gerçekten o azap büyük bir günah azâbı idi." (Şuarâ sûresi: 189) Şuayb aleyhisselâm, Eyke ahâlisinin helâk olmasından sonra, inananlarla birlikte Medyen'e gidip yerleşti. İnananlardan birinin kızıyla evlendi. İki kızı oldu. Kızlar büyüdü. Kendisi iyice yaşlandı. Allah korkusundan çok göz yaşı döktü. Gözleri zayıfladı, vücudu kuvvetten düştü. bu sırada Mısır'dan çıkıp Medyen'e gelen Mûsâ aleyhisselâm, kuyu başında koyunlarını sulamak için bekleyen Şuayb aleyhisselâmın kızlarına yardım ederek, koyunlarını suladı. Şuayb aleyhisselâm ücret vermek için onu evine dâvet etti. Onu emin güvenilir bir kimse olarak görüp, koyunlarına çoban tuttu. Sekiz sene koyunlarını gütmesi şartıyla kızlarından birini ona nikâhladı. Mûsâ aleyhisselâm orada on sene kaldı. Çocukları oldu. Daha sonra Mısır'a göç etti. Sıhhati düzelip gözleri açılan Şuayb aleyhisselâm, her sene Medyen'den Mısır'a giderek kızı va damâdını ziyâret etti. Bir müddet sonra da orada vefât etti. Vefâtından 300 yaşında olduğu rivâyet edilmiştir. Şuayb aleyhisselâm çok namaz kılardı. Tevrât'ta ismi Mikâil olarak bildirilmiştir. Kur'ân-ı kerimde A'râf, Şuarâ, Hûd ve Ankebût sûrelerinde Şuayb aleyhisselâm, Medyen ve Eyke kavimleri hakkında âyet-i kerimeler mevcuttur. Şuayb aleyhisselâmın altı çeşit mûcizesi vardır. Mûcizeleri: 1-Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle, koyunlardan doğmuş siyah kuzuların hepsi beyaz olmuştur. 2- Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle taşlar toprak olmuştu. Şöyle ki: Medyen kasabası dağlık, taşlık bir yer olduğundan: "Hak peygamber iseniz, duâ ediniz, şu daplar kalkıp, yerimiz geniş olsun. " diye teklif etmişlerdi. Şuayb aleyhisselâm duâ edince, cenâb-ı hak duâsını kabul edip, elini o dağ ve taşlar üzerine koy, diye emreyledi. Elini koyunca hepsi toprak oluverdi. 3-Şuayb aleyhisselâmın duâsı bereketiyle Medyen'de bâzı taşlar koyun olmuştur. Şöyle ki, kendilerinin hiç koyunu olmadığı için kavmi, bizim koyunlarımızı elimizden almak için Şuayb buraya gelmiştir diye söz etmişlerdi. Hazret-i Şuayb bunu işitince, çok üzülüp, kendinin de koyunu olması için cenâb-ı hakka duâ eyledi. Cenâb-ı Hak duâsını kabul edip, orada bulunan taşlara eliyle işâret etmesini emreyledi. Hazret-i Şuayb işâret ettiği anda o taşlar koyun oluverdi. Bu sûretle koyunları kavminin koyunundan birkaç misli fazla oldu. O koyunları sekiz, yâhut on sene hazret-i Mûsâ'ya güttürüp, kızını da ona verdiği meşhurdur. 4-Hazret-i Şuayb, bir yerin taşları etrâfında dönünce, o taşlar hemen bakır olup, ahâli bununla pek zengin olmuştur. 5- Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle kum tepeleri yerinden kalkmıştır. 6-Hazret-i Şuayb, bir dağa çıkmak istediği zaman, dağ âdeta devenin oturup kalktığı gibi, Şuayb aleyhisselâm çıkıncaya kadar küçülür, çıktıktan sonra evvelki hâli gibi büyük bir dağ olurdu.

Şuayb Aleyhisselamın Hayatı - Şuayb Peygamberin Hayatı ve Mucizeleri

Medyen ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamber. İbrahim aleyhisselam veya Sâlih aleyhisselamın neslindendir. Soyu anne tarafından Lut aleyhisselamın kızına ulaştığı ve Eyyub aleyhisselamla teyze oğulları oldukları rivâyet edilmiştir. Musa aleyhisselamın kayınpederidir. Kavmine güzel söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitâb etmesi sebebiyle kendisine Hatîb-ül-Enbiyâ (Peygamberlerin hatîbi) denildi. İnsanlara İbrahim aleyhisselama bildirilen dînin emir ve yasaklarını tebliğ etti.

Arabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz’la Filistin arasında Kızıldeniz sâhilinde yer alan Akabe Körfezinden Humus Vâdisine kadar uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Şuayb aleyhisselam, o kavmin asîl bir âilesine mensuptu. Gençliği, dedelerinden Medyen adlı bir şahsın etrâfında toplandıkları için bu adla anılan Medyen halkı arasında geçen Şuayb aleyhisselam, azgın ve sapık kavmin kötülüklerinden uzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul olur ve çok namaz kılardı.

Medyenliler atalarının doğru yolundan ayrılmışlar ve kötü yollara sapmışlardı. Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeyi bırakmışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlara ve heykellere tapıyorlardı. Medyen, ticâret kervanlarının gelip geçtiği yollar üzerinde olduğundan ticâretle uğraşıyorlardı. Yaptıkları alış-verişte muhakkak hîle yapıyorlardı. Yiyecek maddelerini alıp, stok yapıyorlar, pahalanınca fâhiş fiyatla satıyorlardı. Ölçü ve tartı için iki değişik ölçek kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük ölçekle veriyorlardı. İnsanların yollarını kesiyorlar, onların mallarına zorla el koyuyorlardı.

Yol üstünde durup, bilhassa yabancı ve gariblerin mallarını çeşitli hîlelere başvurarak ellerinden alıyorlardı. Ayrıca sâhip oldukları pekçok nîmetin şükrünü yapmayıp, nankörlük ediyorlardı.

Allahü teâlâ onlara, doğru yola dâvet etmek için Şuayb aleyhisselamı peygamber olarak gönderdi. Şuayb aleyhisselam onlara nasîhatlerde bulunup, Allahü teâlâya şirk koşmamalarını ve yalnızca O’na ibâdet etmelerini, alış-verişte, ölçü ve tartıda haksızlık ve hîle yapmamalarını, yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarını söyledi. Kötülüklere devâm ettikleri takdirde azâba uğrayacaklarını, vazgeçtikleri takdirde mükâfâta kavuşacaklarını söyledi. Fakat azgın Medyen kavmi, Şuayb aleyhisselamın sözlerini dinlemeyip, ona karşı çıktılar. Ona inananları tehdit ettiler.

Şuayb aleyhisselam, bütün sıkıntı, eziyet ve horlamalara rağmen, Medyenlileri doğru yola dâvete devâm etti. İbret olarak isyânları sebebiyle helâk edilen Nûh aleyhisselamın gönderildiği kavmin, Hûd kavminin, Lut kavminin başına gelen azapları ve helâk olmalarını anlattı. İnkârdan vazgeçip îmân etmelerini, mağfiret dilemelerini, aksi hâlde kendilerinin de isyân edip, helâk olan kavimler gibi azâba düşeceklerini ve helâk olacaklarını açık bir lisanla anlattı. Onun peygamberliği Şam’a kadar duyulmuştu. Pekçok kimse gelerek Şuayb aleyhisselama îmân etmekle şereflendiler. Fakat Medyenliler yolda durup, Şuayb aleyhisselama gelenlere mâni olmaya çalıştılar. Şuayb aleyhisselamı ve ona inananları kendi sapık dinlerine dönmedikleri takdirde yurtlarından çıkaracaklarını söyleyip, tehdit ettiler.

Şuayb aleyhisselam azgın Medyen halkının, bütün nasîhatlerine rağmen îmâna gelmelerinden ümit kesince, onları Allahü teâlâya havâle etti.Şuayb aleyhisselam Allahü teâlâya; “Yâ Rabbî! Bizimle kavmimiz arasında hak ile hüküm ver. Sen hükmedicilerin hayırlısısın.” diye dua etti.

Azgınlıklarına ve inananlara karşı düşmanlıklarına devâm eden Medyen halkı üzerine, Allahü teâlâ azâb gönderdi. Cebrâil aleyhisselamın bir sayhası ve bir zelzeleyle onların hepsini helâk etti. Hepsi yok oldular. Sanki onlar o beldede yaşamamışlardı.

Şuayb aleyhisselam ve ona inananlar kurtulup Medyen’e yakın yerde, yeşillik, ağaçlık ve bolluk içinde bir şehir olan Eyke’ye giderek, oradaki insanlara doğru yolu göstermekle vazîfelendirildi. Medyen halkının bütün husûsiyetlerini taşıyan Eyke halkı, parayı tartı ile alırlar, kenarlarından kırptıktan sonra, tâne ile verirlerdi. Alış-verişlerinde karşı taraftakine muhakkak zarar verirler ve onu aldatırlardı. Alırken ucuz ve fazla fazla alırlar, satarken pahalı ve eksik verirlerdi. Yolcuları soyarlar, putlara taparlardı. Şuayb aleyhisselama inanmak için gelenleri vaz geçirmek için çalışırlar, Şuayb aleyhisselama yalancı derlerdi. İstekleri olmazsa, tehditte bulunup, eziyet ederlerdi.

Şuayb aleyhisselam Eyke halkını Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeye, azgınlık ve taşkınlıklarından vaz geçmeye dâvet etti. Eyke halkı Şuayb aleyhisselamdan mucize istediler. Şuayb aleyhisselam çevredeki putlara hitâb edip; “Rabbiniz kimdir? Ben kimim? Söyleyin!” dedi. Taş ve ağaçtan yapılmış cansız birer varlık olan putlar dile gelip; “Rabbimiz ve yaratıcımız Allahü teâlâdır. Yâ Şuayb! Sen ise Allahü teâlânın peygamberisin!” dediler ve kâidelerinden yere düşüp paramparça oldular. Bu mucize karşısında bâzı kimseler îmâna geldi.

İnanmayanlar da azgınlıklarını daha da arttırdılar. Şuayb aleyhisselam son defâ îkâz edip, puta tapmaktan vaz geçmelerini, Allah’a îmân etmelerini ölçü ve tartıda adâletli olmalarını ve her türlü zulümden vazgeçip, kurtulmalarını söylediyse de inkâr edip inanmadılar. Alay ettiler, yalancısın, sihirbazsın, büyülenmişsin dediler. Îmân etmeyeceklerini açıkça söyleyip; “Eğer sen doğru sözlüysen, bize gökten azap indir.” dediler.

Şuayb aleyhisselam bu azgın kavmi Allahü teâlâya havâle etti. Allahü teâlâ onlara isyanları sebebiyle şiddetli bir azap göndererek hepsini helâk etti. Önce ortalığı kasıp kavuran şiddetli bir sıcaklığa tutuldular. Sular fokur fokur kaynadı. Susuzluktan kıvranıyorlar sıcak suları içtikçe içleri yanıyordu. Çâresizlikten gölge ve içecek su arıyorlar, bir taraftan bir tarafa koşuyorlardı. Bu hâl yedi gün devâm etti. Sekizinci gün ufukta koyu gölgeli siyah bir bulut çıkıp yükseldi. Bunu gören Eykeliler serinlemek için koşup hepsi bulutun altında toplandılar. Onlar bulutun altına toplanır toplanmaz buluttan üzerlerine şiddetli bir ateş yağmaya başladı ve hepsi ateş altında helâk olup, gittiler.

Eykelilerin helâk edildiği bugün, Kur’ân-ı kerîmde (gölge günü) olarak bildirilmekte ve meâlen şöyle buyrulmaktadır:
“O gölge (zulle) gününün azâbı onları yakalayıverdi. Gerçekten o azap büyük bir günah azâbı idi.” (Şuarâ sûresi: 189)

Şuayb aleyhisselam, Eyke ahâlisinin helâk olmasından sonra, inananlarla birlikte Medyen’e gidip yerleşti. İnananlardan birinin kızıyla evlendi. İki kızı oldu. Kızlar büyüdü. Kendisi iyice yaşlandı. Allah korkusundan çok gözyaşı döktü. Gözleri zayıfladı, vücudu kuvvetten düştü.

Bu sırada Mısır’dan çıkıp Medyen’e gelen Musa aleyhisselam, kuyu başında koyunlarını sulamak için bekleyen Şuayb aleyhisselamın kızlarına yardım ederek, koyunlarını suladı. Şuayb aleyhisselam ücret vermek için onu evine dâvet etti. Onu emin güvenilir bir kimse olarak görüp, koyunlarına çoban tuttu. Sekiz sene koyunlarını gütmesi şartıyla kızlarından birini ona nikâhladı.

Musa aleyhisselam orada on sene kaldı. Çocukları oldu. Daha sonra Mısır’a göç etti. Sıhhati düzelip gözleri açılan Şuayb aleyhisselam, her sene Medyen’den Mısır’a giderek kızı ve dâmâdını ziyâret etti. Bir müddet sonra Mekke-i mükerremeye gidip yerleşti. Daha sonra da orada vefat etti. Vefâtında 300 yaşında olduğu rivâyet edilmiştir.

Şuayb aleyhisselam çok namaz kılardı. Tevrat’ta ismi Mikâil olarak bildirilmiştir. Kur’ân-ı kerîmde A’râf, Şuarâ, Hûd ve Ankebût sûrelerinde Şuayb aleyhisselam, Medyen ve Eyke kavimleri hakkında âyet-i kerîmeler mevcuttur.

Şuayb aleyhisselamın altı çeşit mucizesi vardır:
1. Hazret-i Şuayb’ın duası bereketiyle, koyunlardan doğmuş siyah kuzuların hepsi beyaz olmuştur.

2. Hazret-i Şuayb’ın duası bereketiyle taşlar toprak olmuştu. Şöyle ki: Medyen kasabası dağlık, taşlık bir yer olduğundan: “Hak peygamber iseniz, dua ediniz, şu dağlar, taşlar kalkıp, yerimiz geniş olsun.” diye teklif etmişlerdi. Şuayb aleyhisselam dua edince, cenâb-ı Hak duasını kabul edip, elini o dağ ve taşlar üzerine koy, diye emreyledi. Elini koyunca hepsi toprak oluverdi.

3. Şuayb aleyhisselamın duası bereketiyle Medyen’de bâzı taşlar koyun olmuştur. Şöyle ki, kendilerinin hiç koyunu olmadığı için kavmi, bizim koyunlarımızı elimizden almak için Şuayb buraya gelmiştir diye söz etmişlerdi. Hazret-i Şuayb bunu işitince, çok üzülüp, kendinin de koyunu olması için cenâb-ı Hakka dua eyledi. Cenâb-ı Hak, duasını kabul edip, orada bulunan taşlara eliyle işâret etmesini emreyledi. Hazret-i Şuayb işâret ettiği anda o taşlar koyun oluverdi. Bu sûretle koyunları kavminin koyunundan birkaç misli fazla oldu. O koyunları sekiz, yâhut on sene hazret-i Musa’ya güttürüp, kızını da ona verdiği meşhurdur.

4. Hazret-i Şuayb, bir yerin taşları etrâfında dönünce, o taşlar hemen bakır olup, ahâli bununla pek zengin olmuştur.

5. Hazret-i Şuayb’ın duası bereketiyle kum tepeleri yerinden kalkmıştır.

6. Hazret-i Şuayb, bir dağa çıkmak istediği zaman, dağ âdeta devenin oturup kalktığı gibi, Şuayb aleyhisselam çıkıncaya kadar küçülür, çıktıktan sonra evvelki hâli gibi büyük bir dağ olurdu.
 


 
HZ. ŞUAYP’IN HAYATI (AS) VE MUCİZELERİ
 
Kur'an'da adı geçen peygamberlerden. Medyen ve Eyke halkına peygamber olarak gönderıldı. Bu ıkı ülkede ayrı ayrı mücadelede bulundu. Bu ıkı toplumla yaptıgı mücadelesı, çesıtlı ayetlerde geçmektedır.
 
Medyen ve Eyke, daglık ve ormanlık olan ıkı ülke ıdı. Medyen toprakları, Hıcaz'ın kuzey batısında, oradan Kızıldenız'ın dogu sahılıne, güney Fılıstın'e, Akabe Körfezı'ne ve Sına Yarımadası'nın bır bölümüne kadar uzanan bölgelerde yer alır.
 
Kur'an'ın Medyen halkı hakkında anlattıklarının önemını kavramak ıçın, bu ınsanların, Hz. ıbrahım'ın üçüncü hanımı Katurah'tan olma oglu Mıdyan'ın soyundan geldıklerı ıddıalarına dıkkat edılmelıdır. Dogrudan dogruya onun neslınden gelmemıs oldukları halde, tümü onun soyundan olduklarını ıddıa etmıslerdır. Çünkü eskı bır gelenege göre, büyük bır zata baglı olan herkes, daha sonra yavas yavas onun torunları arasında sayılmaya baslanırdı. Nıtekım Hz. ısmaıl'ın (a.s) soyundan gelmemesıne ragmen bütün Araplara "ısmaılogulları" denmıstır. Hz. Yakub (a.s)'ın soyu (ısraılogulları) ıçın de durum aynıdır. Aynı sekılde, Hz. ıbrahım (a.s)'ın çocuklarından bırı olan Mıdyan'ın etkısı altına gıren tüm bölge halkına Bena Medyen (Medyenogulları) ve onların oturdugu yerlere de, Medyen bölgesı dendı (ez-Zırıkl, Kâmûsû'l-A'Iâm, VI, 4244; Yakut el-Hamev, Mu'cemü'l-Büldan, Beyrut 1956, V, 77).
 
Suayb (a.s), Hz. ıbrahım'ın torunlarından Mıkâıl'ın ogludur. Annesı ıse Hz. Lut'un kızıdır (et-Taber, Tarıh, Mısır 1326,I, 167; es-Sa'leb, el-Arâıs, Mısır 1951, s. 164; M. Asım Köksal, Peygamberler Tarıhı, Ankara 1990, I, 327).
 
Yüce Allah'tan Suayb (a.s)'a kıtab veya sahıfe gönderılmedı. O, Âdem, sıt, ıdrıs, Nuh ve ıbrahım'e ındırılen sahıfelerı okudu ve onlarla teblıgde bulundu (Ibn Asakır, Tarıh, Beyrut 1979, VI, 322).
 
Suayb (a.s) büyük bır hatıptı. ınsanları güzel söz ve nasıhatlarla aydınlatmaya çalıstı. Dolayısıyla ona peygamberler hatıbı denılmıstır (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahıre 1977, II, 118).
 
Suayb (a.s) aynı zamanda Musa (a.s)'ın kayınpederı ıdı. Kızı Safura'yı Musa (a.s) ıle evlendırmıstı (ıbnü'lEsır, el-Kâmıl, Beyrut 1965, 177).
 
Suayb (a.s)'ın Peygamber olarak Medyen'e gönderılmesı ve Medyenlılerle mücadelesı, Kur'an'da söyle bıldırılır:
 
"Medyen'e de kardeslerı suayb'ı (gönderdık). Dedı kı: "Ey kavmım, Allah'a kulluk edın, sızın ondan baska ılahınız yoktur. Sıze Rabbınızden açık bır delıl geldı. Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, ınsanların esyalarını eksık vermeyın, düzeltıldıkten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eger ınanan (ınsan)lar ısenız böylesı sızın ıçın daha ıyıdır!... Ve her yolun basına oturup da tehdıt ederek ınsanları Allah yolundan çevırmege ve O (Allah yolu)nu egrıltmeye çalısmayın. Düsünün sız az ıdınız, O sızı çogalttı ve bakın bozguncuların sonu nasıl oldu!... Eger ıçınızden bır kısmı benımle gönderılene ınanmıs, bır kısmı da ınanmamıs ıse, Allah aramızda hükmedınceye kadar sabredın. O, hükmedenlerın en ıyısıdır" (el-A'raf, 7/85,86,87).
 
Görülüyor kı Suayb (a.s) onları Allah'a kulluk etmeye, ınsan haklarına saygılı olmaya, her türlü bozgunculuktan uzak durmaya ve bu yolda sabırla hareket etmeye davet edıyordu. Fakat Medyen halkı Suayb (a.s)'ın nasıhatlarını dınlemedıler ve kötü hareketlerınde daha ılerı gıttıler. Onların bu ısyan ve sapkınlıkları, Kur'an'da söyle haber verılır.
 
"Dedıler kı: Ey Suayb, senın söyledıklerınden çogunu anlamıyoruz, bız senı ıçımızde zayıf görüyoruz. Kabılen olmasaydı, senı mutlaka taslarla(öldürür)dük! Senın bıze karsı hıç bır üstünlügün yoktur!" (Hd 11/91).
 
Suayb (a.s) onların bu taskınlıklarına karsı nasıhat edıyor ve onları büyük bır azap ıle kokutuyordu:
 
(Suayb onlara de kı): Ey kavmım, sıze göre kabılem Allah'tan daha mı üstün kı, O'nu arkanıza atıp unuttunuz? süphesız Rabbım, yaptıklarınızı kusatıcıdır. (Ondan bır sey gızlı kalmaz.)
 
Ey kavmım, oldugunuz yerde (yaptıgınızı) yapın, ben de yapıyorum. Yakında kıme azabın gelıp kendısını rezıl edecegını ve kımın yalancı oldugunu bıleceksınız. Gözetın, ben de sızınle beraber gözetmekteyım."(Hd, 11/92-93)
 
Her türlü mücadelede, teblıg ve nasıhate ragmen, Allah'ın emırlerını dınlemeyen, zulüm, taskınlık ve kötülükte ısrar eden Medyen halkı, azabı hak etmıstı: Derken o (müthıs) sarsıntı onları yakalayıverdı, yurtlarında dız üstü çöke kaldılar. suayb'ı yalanlayanlar, sankı yurtlarında hıç oturmamıs gıbı oldular. suayb'ı yalanlayanlar... ıste zıyana ugrayanlar, onlar oldular" (el-A'raf, 7/91-92).
 
Medyen halkı, kfırlerın kaçınılmaz sonu olan azaba maruz kaldıktan sonra Suayb (a.s) onlara acımıstı. Bu durum, Ku'an'da söyle bıldırılır:
 
(Suayb), onlardan yüz çevırdı ve dedı kı: Ey kavmım, ben sıze Rabbımın gönderdıgı gerçeklerı duyurdum ve sıze ögüt verdım. Artık kâfır bır kavme nasıl acırım!.." (el-A'raf, 7/93)
 
Buna göre, Allah'ın emırlerını dınlememede ısrar eden ve bunun netıcesınde Allah'ın azabı ıle cezalandırılanlara acımamak gerekır. Çünkü bu cezayı hak etmıs oluyorlar.
 
Suayb (a.s) Medyenlılerle beraber, Eyke halkına da peygamber olarak gönderılmıstı. Onlarla da önemlı mücadelelerde bulundu. Onlarla olan mücadelesı ve onların ısyankârlıgı, Kur'an'da söyle özetlenmektedır.
 
Gerçekten Eyke halkı da zalım kımselerdı" (el-Hasr, 15/78).
 
Eyke halkı da gönderılen elçılerı yalanladı. Suayb, onlara demıstı kı: (Allah'ın azabından) korunmaz mısınız? Ben sıze gönderılen güvenılır bır elçıyım. Artık Allah'tan korkun ve bana ıtaat edın. Ben sızden buna karsı bır ücret ıstemıyorum. Benım ücretım yalnız alemlerın rabbıne aıttır. Ölçüyü tam yapın, eksıltenlerden olmayın. Dogru terazı ıle tartın. ınsanların haklarını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karısıklık çıkarmayın, Sızı ve öncekı nesıllerı yaratan(Allah)tan korkun" (es-suar, 26/176,177,178,179,180,181,182,183,184).
 
Eykelıler, Suayb (a.s)'ın telkınlerıne karsı ters hareket ettıler. Söz dınlemeyıp ısyanda bulundular. Hatta, Suayb (a.s)'a hakaret ettıler. Onların bu ısyanı, Kur'an'da söyle dıle getırılır:
 
"Dedıler: Sen ıyıce büyülenmıslerdensın. Sen de bızım gıbı bır ınsansın, bız senı mutlaka yalancılardan sanıyoruz" (es-suarâ, 26/185, 186) .
 
Eykelıler bununla bıle yetınmedıler. Azab ısteyecek kadar, ılerı gıttıler: "Eger dogrulardansan, o halde üzerımıze gökten parçalar düsür" (es-suarâ, 26/187) dıyerek Suayb (a.s)'a meydan okudular. Suayb (a.s) onlara söyle cevap verdı: "Rabbım, yaptıgınızı daha ıyı bılır" (es-suara, 26/188). Yüce Allah da, onlara verılen azabı, söyle haber verıyor: "O'nu yalanladılar. Nıhâyet o gölge gününün azabı, kendılerını yakaladı. Gerçekten o, büyük bır günün azabı ıdı. Muhakkak kı, bunda bır ıbret vardır. Ama yıne çokları ınanmazlar" (es-suarâ, 26/189, 190).
 
Ayette söz konusu olan "gölge gününün azabı" hakkında, müfessırler söyle bır açıklamada bulunuyorlar: Eykelıler azab ısteyınce, günes yedı gün müthıs bır sıcaklıgı yaydı. O sırada gökyüzünde bır bulut belırdı ve serın bır rüzgar estı. Eyke'lıler bulutun gölgesınde toplandılar. Bırden o buluttan bır ates ındı ve Eyke halkı yeryüzünden sılındı (el-Beydav, Envaru't-Tenzl, Mısır 1955, II, 84).
 
Medyen ve Eyke halkı Hz. suayb'ı dınlemedıler ve bunun netıcesınde, yukarıda sunulan âyetlerde ıfâde edıldıgı gıbı helâk oldular. Allah'ı dınlememenın, peygambere uymamanın ve yanlıs yollara sapmanın cezasını buldular. Suayb (a.s), kendısıne uyanlarla bırlıkte Mekke'ye gıdıp yerlestı.
 
Orta boylu, bugday benızlı bırı olan Suayb (a.s), hayatının sonuna dogru gözlerını kaybetmıstı, amâ olarak yasıyordu. Mekke'de vefât ettı. Türbesının, Kâbe'nın batısında, Darünnedve ıle Benu Semh kapısının arasında oldugu rıvâyet edılır (et-Taberî, Tarıh, Mısır 1326, I, 167; Ibn Kuteybe, Kıtabü'l-Maârıf, Beyrut 1970, s. 19: Ibn Asakır, Tarıh, Beyrut, 1979, VI, 322).
 
Nureddın TURGAY
Kaynak: Sâmıl Islam ansıklopedısı



Namaz Vakitleri
 
 
16 Eylül 2009'dan itibaren 2729992 ziyaretçi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol